CADI KAZANI
“OZAN SAĞDIÇ İLE BİRLİKTE”,
ÖZLEM BAĞCI
Sıcakların
Ankara’yı esir aldığı günlerin birinde Ozan Sağdıç’ın atölyesinin
yolunu tuttum. Labirenti andıran iç içe odalardan geçtikten sonra
Ozan Bey’in ofisinde söyleşimizi yaptık.
Ozan Sağdıç, 1934 yılının son ayının son günü Balıkesir Burhaniye’nin
Pelitköy’ünde doğmuş. Çocukluğunu Edremit’te geçiren Sağdıç, İzmir
Buca’da ortaokul eğitimini, İstanbul Kabataş Lisesi’nde lise eğitimini
almış. Çok meraklı ve çok yönlü bir çocukmuş. Plastik sanatlara
olan ilgisinden dolayı resim-iş dersleri en sevdiği ve en başarılı
olduğu dersler olmuş hep. Fotoğrafla ilk olarak lise son sınıfta
tanışmış.
Babasının fotoğrafla ilgilenen arkadaşlarından biri, Fehmi Mine,
Sağdıç’a kutu makine satıyor, yanında bir de film veriyor. Ozan
Bey ilk filmini Edremit ve Akçay’da dolduruyor: Edremit’teki Kurşunlu
Camii’nin cumbalı iki evin arasından görünümü ve Akçay’da dereden
sular fışkırtarak geçen bir at arabası... Bu fotoğraflar, daha
fotoğraf makinası olmadan çekmeyi tasarladığı görüntülermiş. Fehmi
Bey, Ozan Sağdıç’ın ilk fotoğraflarının film banyolarını yaptıktan
sonra bunları o anda fotoğrafçıda bulunan iki yedek subaya göstererek:
“Göreceksiniz, Ozan’ın fotoğrafları bir gün Avrupa dergilerinde
yayınlanacak.” demiş. İlk fotoğrafların beğenilmesi Ozan Bey için
teşvik olmuş. İstanbul'a okula döndüğünde artık yanında fotoğraf
makinası varmış.
Kabataş Lisesi’nden emekli olan resim öğretmeni Ortaköy’de açtığı
kırtasiye dükkanında vesikalık fotoğrafları büyütüp renklendirirmiş.
Çok iyi bir fotoğraf makinasına sahip olan bu öğretmen Sağdıç’a
bir günlüğüne makinasını ödünç vermiş. Ozan Bey o gün Sultan Ahmet
Meydanı, Sirkeci, Karaköy, Köprü, Üsküdar, Kız Kulesi... derken
tüm İstanbul’u dolaşmış, 40 kare çekmiş. Amacı bu karelerle kartpostal
imal etmekmiş; bunu gerçekleştirememiş belki ama arşivine İstanbul
fotoğraflarını eklemiş.
O yıl lise eğitimi
üç yıldan dörde çıkarılmış; okuldan soğuyan Sağdıç, iki dersten
bütünlemeye kalmış. Ozan Bey İstanbul’da hayatını idame ettirecek
bir iş aramaya başlamış.
İlk olarak Foto Sait’in kapısını çalmış. O güne dek karanlık odada
fazla tecrübesi olmadığından stüdyonun gerektirdiği hızlı baskı
işini becerememiş. Foto Sait’in sahibi Sait Bey, Sağdıç’ı, kendisinin
de yönetim kurulunda olduğu İstanbul Umum Fotoğrafçılar Derneği’ne
başlatmış. 1955’lerdeki ekonomik buhrandan dolayı ithal edilen
fotoğraf malzemeleri öncelikle bu derneğe verilirmiş; bu dernek,
az sayıda bulunan malzemeyi stüdyolara dağıtırmış. Ozan Bey bu
dernekte katiplik yapmış, derneğin aidatlarını toplamış. Bu görev
sayesinde İstanbul’daki tüm stüdyoları tanıyan Sağdıç, stüdyo
ışığını gözlemleme fırsatını da yakalamış. Bu yıllarda, Akbaba
gibi dergilere de karikatürler çiziyormuş.
Ozan Sağdıç, bir gün Cumhuriyet Gazetesi’nde amatör fotoğrafçılardan
kartpostallarda kullanılmak üzere İstanbul manzaraları satın alınacağına
dair bir ilan görür. İlan Yapı Kredi Bankası’nın Doğan Kardeş
Matbaası’na aittir. Sağdıç’ın İstanbul arşivinden on fotoğrafını
filmleriyle satın alırlar, yüklü de para öderler. Ozan Bey o para
ile iyi bir makine satın alır. Gururla ekliyor: “İlk makinamı
yine fotoğraftan kazandığım para ile almış oldum.” O günlerde,
Doğan Kardeş Matbaası bünyesinde Tifdruk Matbaacılık Sanayii yeni
kurulmuş, yeni bir dergi çıkarma hazırlığı içindeler. Şevket Rado
yeni çıkacak olan Hayat Mecmuası için Babıali tecrübesi olmayan
taze bir göz aramakta. Ozan Sağdıç’a Hayat Mecmuası için yeni
bir göz olarak foto muhabirlik teklifi gelir. Fakat Sağdıç, yeni
makinası ile İzmir’e geçer; arşivine İzmir, Bergama fotoğraflarını
ekler. Döndüğünde bu fotoğrafları ilkine göre daha düşük bir fiyattan
satın alırlar ama düş kırıklığı yaşayan Sağdıç’a Hayat Mecmuası
için tekrar teklifte bulunurlar. 1956’da Ozan Bey Hayat Mecmuası’nda
foto muhabir olarak göreve başlar.
Haftalık
çıkan Hayat Mecmuası için Ozan Bey, fotojurnalism havasını Türkiye’ye
iyi kötü şartlarla getirmiş bir dergiydi diyor: “Hayat’tan önce
Türkiye’de gazete fotoğrafçılığı vardı. Gazete fotoğrafçılığının
temel hedefi haberi kaçırmamak olduğu için bir olayı etkili bir
biçimde estetik kaygılar taşıyarak yansıtmak göz ardı edilirdi.
Hayat, güzel fotoğraf basmak gibi bir iddia ile yola çıktığı için
kompozisyonu, estetiği, ifadesi olan fotoğraflara yöneldik.” 1930’lardan
başlayıp 50-60’lı yıllara kadar süren Henri Cartier-Bresson’un
öncülük ettiği fotoğrafta gerçeklik akımını Hayat ile Türkiye’ye
taşıyan kuşağın bir temsilcisi olmuş Ozan Sağdıç.
Ozan
Sağdıç Hayat’a başladığı dönemde Hayat’ta Ara Güler varmış. Bir
müddet Ara Güler ile iyi bir takım olarak çalışmışlar. Ozan Bey’in
askerliği girmiş araya. Askerliğinin İstanbul’da olması Ozan Bey’in
Hayat’tan kopmamasını sağlamış.
1959 sonlarında Hayat Ankara’da büro açma kararı alır. O yıl Ozan
Bey’in nişanlısı konservatuarı bitirir, Ankara’da CSO’ya başlayacak.
Hayat, Ankara büro görevini Ozan Bey’e teklif eder. 27 Mayıs ihtilalinden
bir ay önce Ankara’ya yerleşen Sağdıç o günden beri de Ankara’da
yaşıyor.
1962’de Hayat Mecmuası her hafta bir ilin ilavesini vermeye başlamış.
Ulaşımı kolay olan illerin fotoğrafları arşivde mevcutken ulaşımı
güç olan illerin fotoğraflarına ihtiyaç varmış. Bu sebeple Sağdıç
tüm Doğu Anadolu’yu gezmiş. Trenin veya otobüsün ulaşamadığı yerlere
DSİ ve Karayolları’nın vasıtalarını kullanarak ulaşmış. Nemrut,
iki gün süren bir yolculukmuş o yıllarda, katırlarla ulaşım sağlanırmış.
Nemrut, Osman Hamdi Bey zamanında fotoğraflanmış. Sağdıç’tan 6-7
ay önce Ara Güler Nemrut’un fotoğraflarını çekmiş ama bu fotoğrafları
dış basına vermiş. Türkiye’ye Nemrut’u tanıtan, Nemrut’un röportajını
ilk yapan Ozan Sağdıç olmuş.
Televizyonun olmadığı yıllarda televizyonun yerine geçen bir aile
dergisi olan Hayat, gazetelerin
tirajının üç katı tirajla çıkarmış. İletişim araçlarının gazete
ile sınırlı olduğu günlerde Hayat Mecmuası uzakları taşımış insanların
evlerine. Yaptıkları röportajlarla bazen bir insanı bazen bir
kurumu bazen de bir yeri tanıtmışlar. Kimi zaman belki on günlük
haberi fotoğraflarla destekleyip sunmuşlar.
Kendisi, hayatında bazı “ilk”lerin şans olarak ona rastladığını
söylese de yeniliklere açık yapısı ve ileri görüşlülüğü bu “ilk”leri
tesadüf olmaktan çıkarıyor. Sağdıç, Türkiye’de birçok “ilk”e öncülük
eden kişi oluyor.
Reklam fotoğraflarında
ilk kez renkli film kullanarak çekim yapan yine Ozan Bey olmuş.
1956-57 yıllarında Pe-Re-Ja Kolonyaları ve Altın Kitapları’nın
reklam fotoğrafları renkli film kullanılarak çekilmiş ve Hayat’ta
yayınlanmış.
O yıllarda taş plaklar kraft kağıdına basılmış ortası delik zarflarda
satılırmış. Ortasındaki delikten plağın kime ait olduğu anlaşılırmış.
45’lik plaklar da ilk çıktıklarında bu şekilde satışa sunulmuş.
Ozan Bey, Alpay için iki tane plak kapağı hazırlamış. İstanbul
piyasası bu ilki çok kısa bir sürede benimsemiş.
Hayat
Mecmuası’nda fotoroman yayını başlamış. Ses, Resimli Roman fotoroman
dergileri derken istekten dolayı bu dergiler haftada iki kez yayınlanmaya
başlamış. İtalyan kökenli fotoromanlara olan ilgiyi gören Sağdıç,
bunların Türkiye’de de çekilebileceğini düşünmüş. Ankara Radyosu
Program Müdürü Turgut Özakman’ın Ozan Bey’in isteği üzerine yazdığı
bir senaryoyla devlet tiyatrosundan oyuncu arkadaşların katılımı
ile Türkiye’de ilk fotoroman çekilmiş. Ardından diğerleri gelmiş.
Yeşilçam da bu furyadan nasibini almış.
1963-64 yıllarında Bilgi Yayınevi yayın hayatına geçmiş. Ozan
Bey, Bilgi Yayınevi için kitap kapakları hazırlamış. Grafik tasarımcı
olmadığını ama Hayat’ta sayfa mizanpajını çok iyi öğrendiğini
söylüyor. Elişi kağıtların, fotoğrafların ve karanlık oda tekniklerinin
yardımı ile düzenlemeler yapmış. Grafik anlayışta kitap kapaklarında
da ilk olarak Sağdıç’ın imzası var. Bilgi’nin ilk 100 kitabının
kapaklarını hazırlamış. Böylece kapak ressamlarının yerini yavaş
yavaş grafikerler almaya başlamış.
Sağdıç, yıllarca, Devlet Tiyatroları’nın sahne fotoğraflarını
çekmiş. Devlet Tiyatrosu’nun dergisinin ebadını değiştirmiş, grafik
düzenlemeler yapmış, dergiyi mesleki bir dergi formuna getirmiş.
Ankara’da Devlet Tiyatroları’nın oyun afişlerini hazırlamış.
Turizm Bakanlığı 60’lı yıllarda fotoğraf ihtiyacının büyük bir
bölümünü Ozan Sağdıç’ın arşivinden temin etmiş.
Hayatına sığdırdığı bunca ilkten sonra ona ilk sergisini soruyorum:
Sağdıç, ilk sergisini 1959’da Balıkesir’de açmış. İnsan manzaraları
konulu bir açık hava sergisiymiş bu. Aynı yıl Ara Güler ile birlikte
İstanbul’da bir kitap sergisinin yanında edebiyatçı portreleri
sergisini açmışlar. Ozan Bey, Ankara’daki ilk sergisini 1961 yılında
açmış. Yıllar, diğerlerini de beraberinde getirmiş...
Çağla Çağı isimli bir de şiir kitabı olan Sağdıç, A.Ü. Siyasal
Bilgiler Fakültesi ve H.Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi’nde fotoğraf
sanatı dersleri vermiş. Zor işlerin insanı olan Ozan Bey, Ömer
Hayyam ve Mevlana’nın rubailerini Türkçe’ye çevirmiş; Nasrettin
Hoca fıkralarını manzum tekniği ile anlatmış, Nasrettin Hoca’nın
fıkralarındaki hicvi şiirin olanaklarını kullanarak vurgulamış.
Derneklerle olan ilişkilerini soruyorum: Afsad Sağdıç’ı onursal
üye seçmiş. Afsad’da “Bir Kutu Makine ve Ben” adlı 1953’te fotoğrafa
ilk başladığında çektiği fotoğraflardan oluşan bir sergi açmış.
FSK’nın kurucu üyelerinden olan Ozan Sağdıç’ın ilk kurulduğumuzda
sadece bir sayı yayınlanabilen “Fotoğraf Dünyası” adlı dergideki
katkısı yadsınamaz.
Ozan Bey’in ilk yarışması YKB yarışması; bu yarışmadan bir çok
ödül almış. Mehmet Bayhan, elindeki Ozan Sağdıç’a ait fotoğrafları
yurt dışında bir yarışmaya gönderince Sağdıç, kendi teşebbüsüyle
olmasa bile, Türkiye’yi yurt dışında bir ödülle temsil eden ilk
fotoğrafçı olmuş.
Devlet sanatçısı ünvanı önceleri müzik ve sahne sanatları dallarında
verilirken sonraları bunlara resim ve heykel eklenmiş. Ozan Sağdıç,
fotoğraf dalında devlet sanatçısı ilan edilince fotoğrafın yeni
bir sanat dalı olarak kabul edildiğini düşünmüş. Yalnız kendisine
verilen ünvanın henüz ardı gelmeyince Türkiye’nin fotoğraf dalında
ilk ve tek devlet sanatçısı olmuş Ozan Sağdıç.
Ozan Bey’in 68’lerde Hayat ile ilişkileri bozulmaya başlamış.
“Ayrılmanın zamanı gelmişti, ayrıldım” diyor. 2-3 yıl sonra da
Hayat Mecmuası batmış. Hayat’tan ayrıldıktan sonra Ankara’da bir
büro açmış; yayın-endüstri, turizm fotoğrafları, takvim, poster
çalışmaları yapmış, baskı hizmetleri vermiş. Bu çalışmaları endüstri
tasarımcısı olan oğlu ile birlikte sürdürmekte Ozan Bey.
Atölyesini biraz karıştırınca Ozan Bey’in açmış olduğu sergilerin
kataloglarını bulduk: Yaşadığım Ankara’dan Sayfalar, Röportaj
Fotoğrafları, Geçen Yüzyıldan İnsan Manzaraları, Doku, Baki Kalan
Bu Kubbede, Dünyanın Çocukları, Çocukların Dünyası, Menderes Irmağı
Boyunca, En Büyük Dinleyici İsmet İnönü, Doğa’nın Şiiri Kapadokya...
Bunlardan bana da hediye etti. Ankara Büyükşehir Belediyesi için
hazırladığı “Bir Zamanlar Ankara” ve TRT adına hazırladığı “Dünyanın
Bütün Çiçekleri” albümlerini inceleme şansım oldu.
2003 yılı Ozan Sağdıç’ın meslekteki 50. yılı olacak. Bugünlerde
altın jübilesi için hazırlanıyor: Arşivini tarıyor, 30 civarında
portfolyo hazırlamakta. Atölyede tatlı bir hengame... Kaç insana
kısmet olur ki böyle gurur verici işler.
Son olarak, fotoğraflarının nasıl algılanmasını arzu edeceğini
sordum: “Ben, fotoğrafıma bir dakika bakanın gülümsemesini ama
beş dakika bakanın ağlamasını isterim.” dedi.
Ozan Sağdıç; Türkiye’de fotoğrafın duayenlerinden, Türkiye’de
Hayat Mecmuası ile fotoğrafta gerçeklik akımına damgasını vurmuş
kuşağın temsilcilerinden, hayatında bir çok “ilk”e imzasını atmış
çok renkli kişiliklerden biri...
Yazın bu en sıcak günlerinde Ozan Sağdıç’ı Cadı Kazanı’nda kaynattık.
Ben kaynamadan bu yazı atlatırsam Cadı Kazanı yeni sayılarda yeni
konuklarla kaynamaya devam edecek...
|